Salı, Mayıs 22

Paris

(invalides)

Neredeyse 2 senedir Belcika'da yasiyor olmamiza ragmen, Paris'e gidemedik. Aslinda esim daha once gitmis, bir gormeyen ben kalmistim yani. 4 gunluk tatil firsatimiz olunca hemen kamp arkadaslarimizla bir plan yapip yollara dustuk. Paris merkeze cok yakin olan bir kamp merkezine dogru yola ciktik. Seine nehrinin kenarina kurulu olan bu kamp yerinin tek dezavantaji sehir merkezine ulasimin tek aracla yapilamamasi idi. Once bir otobus sonra da metroyla sehir merkezine gidiliiyordu. Paris'in en guzel taraflarindan biri ulasim sorunun olmamasi, metro duraklarindan birine vardiysaniz, bundan sonra Paris'in her yerine cok cabuk ve sorunsuz ulasabilirsiniz. Metro agi gercekten cok guzel kurulmus ve yayginlastirilmis. Eger siz de metrodan yararlanmak isterseniz Paris'i gezerken 3 gunluk kartlardan (18 euro) ya da 10 kullanimlik karnelerden (11 euro) alabilirsiniz. Metro icinde aktarma yapmak da 2 saat icinde ucretsiz.


Parise giderken amacimiz hem sehrin kendisini tanimak, sokaklarinda amacsizca kesif turlari yapmak hem de meshur muzelerinde tarihi atmosferini yakalamakti. Ama Paris butun bunlari yapmaya yetecek kadar kucuk bir sehir degil maalesef. Hem cok buyuk, hem gorulmeye deger cok sey var.. Biz muze gezme amacimizi biraz daha on planda tuttuk sanirim, gider gitmez kendimize "Museum Pass" yani muzelere ucretsiz giris saglayan muze karti aldik. 4 gun icin aldigimiz karta kisi basi 45 euro verdik (ama toplamda gezdiklerimiz 60 euronun ustundeydi). Paris her anlamda pahali bir sehir, ozellikle Bruksele kiyasla.. Eger muze gezmeyi seven biriyseniz, kesinlikle muze karti avantajli. Isterseniz 2 ya da 6 gunluk de alabiliyorsunuz bu kartlardan..

Persembe gunu sabah 6'da yola ciktik ve oglen olmadan kamp yerimize varmistik. Hemen cadirlari kurduk, birseyler atistirdik ve Paris'e dogru yola ciktik. Ilk hedefimiz kamp yerine yakin olan Paris'in modern yapilarinin ve gokdelenlerinin oldugu 'La Defanse' bolgesi oldu. Cok ilginc gokdelenler, farkli sanat eserleri vardi bu bolgede. Ayrica sehirdeki Napolyon'un yaptirdigi eski arka karsilik modern bir ark da yer aliyordu bu bolgede, hemen eski arki gorecek bir yerde. Sonrasinda hemen ilk gordugumuz metro istasyonundan eski arki ziyaret etmek icin yola koyulduk..


Sanzelize (Champs-Elysee) caddesinin bati ucunda kalan bu eski ark (Arc de Triomphe) Napolyon (I. Napolyon ya da Napolyon Bonaparte) zamaninda 1806 yilinda kazanilan zafer anisina yapilmaya karar verilmis. Arkin ortasinda bulundugu gobege tam 12 ana arter baglaniyor ve arkin cevresindeki yolda tam 12 serit bulunuyor. Isin ilginci yol ustunde seritleri gosteren cizgiler yok ve herkes kafasina gore girmek istedigi yola dogru hamle yapiyor. Benim araba kullanabilecegim bir yer degildi kisaca. Dunyadaki en buyuk ark kabul edilen bu yapinin icine girip dar merdivenlerinden cikip en ustteki terasindan Paris manzarasi seyretmek mumkun ayrica. Bu da muze karti icine dahil olan etkinliklerden biriydi. Arkin ustunden sehrin onemli noktalarini izlemek guzeldi. Ayrica biz oraya gittigimizde bir onceki gun resmen cumhurbaskani olan Sarkozy'nin getirdigi cicekler tum satafati ile arkin hemen altinda bulunan mechul asker anitini susluyorlardi.


Bundan sonraki hedefimiz once Sanzelize caddesinde yurumek, bir yerlerde birseyler atistirmak, ardindan da Eiffel kulesine cikmakti. Hemen belirteyim Paris'in her yeri inanilmaz kalabalik, her yerde bir turist kalabaligi var. Yurumek bile mumkun olmuyor. Insan cogu zaman tarihsel yapilarin icinde o buyuyu hissetmiyor bu yuzden de. Inanilmaz kalabalik demek bile yeterli degil. Sanzelide yururken Turk konsoloslugunu gectikten sonra sans eseri merak ettigim Paul pastanesinde bulduk kendimizi. Aslinda sehrin bir cok yerinde rastlayabileceginiz bir pastane zinciri.. Ama ekmekleri, tatlilari super.. Makaron ve hindisntancevizli flan-tartini denedik.. Fistikli makaronu cok guzel olmakla birlikte kesinlikle bir kisi icin cok cok cok fazlaydi.. Isterseniz ayni caddede, hemen Paul'un karsi kosesinde Laduree'de de tatli birseyler atistirabilirsiniz. Ama fiyatlarinin Paul'e gore pahali oldugunu soylemem lazim. Makaronlari ile unlu bir yer..


Bu gezinin sonunda yarim saat de Eiffel kulesinin onundeki kuleye cikis sirasini bekledik. Ama Eiffel kulesi gorulmeye deger, kesinlikle en az 2. katina kadar cikin derim ben. Kulenin ustunde o noktadan gorebileceginiz sehrin guzellikleri hakkinda yazili bilgiler de var. Sanayi devrimini temsilen Gustave Eiffel'e yaptirilan bu demir lady gecici olarak yapilmasina ragmen, hala tum guzelligi ile turistleri kendine ceken bir miknatis gibi. Yakindan gormeden once hic begenmedigim bu yapi, aslinda fotograflarda oldugundan cok daha etkileyici imis. Kule hakkinda entresan baska bir bilgi de; ikinci dunya savasinda paris alman tehdidi altina girince, fransiz yoneticiler, kulelerde bulunan asansorlerin kalici olarak imha edilmesini, bozulmasini talep etmis eiffel calisanlarindan.. Boylece almanlarin eline gecse bile istedikleri gibi kullanamasinlar diye. Ancak calisanlar buna kiyamamis, sadece birkac kablasonu falan koparmislar.. Neyse ki oyle olmus, yoksa yeniden bunlari tamir etmek belki imkansiz olurdu.


Bu kadar yorgunlugun ustune (ki saat 7.30 olmustu) kendimize yemek yiyebilecegimiz bir yer aramaya koyulduk. Gitmeden once biraz turist sitelerinde dolanip nerede ne yenir, hem guzel hem uygun fiyatli nereler var listesini cikartmistim. Onlardan birine gitmeye karar verdik ve yagan yagmur altinda yuruyuse basladik. Ama sandigimizdan daha uzakmis. Neyse sonunda istedigimiz yere vardik ama 4 gunluk bir tatile cikmisti sahipleri.. Yani kapaliydi! Hem islandik, hem istedigimiz yere gidemedik. Neyse en yakindaki bir cafede siradan bir yemek yiyip kampimiza donduk, gene 10u buldu tabi..


Ikinci gun Cuma oldugu icin daha az kalabalik olur diye Louvre Muzesi'ne gitmeye karar verdik. Ama yanilmisiz tabi. coooook kalabalikti.. Insan seli gibiydi her yer.. Once starbucks'da kahvelerimizi icip, zorlu muze yolculugumuza basladik. Iceride kaybolmamak mumkun degil zaten. Elimizde muzenin plani ile birlikte 3 saat dolastik. Yalnizca muzenin ucte ikisini (belki daha azini) dolasabildik. Bir onceki gunden kalan yorgunlukla birlesince, kendimizi hemen disariya atip bir bank ustunde biraz dinlendik gunesin altinda. Neyse ki hava guzel diyorduk ki biz yurumeye baslar baslamaz yagmur da basladi :) Oncelikle Opera Binasinin onunden gecip, etrafini seyrettik. Bu binada da ilginc olan, catisinda aricilik yapmalari.. Halen devam eden bir etkinlik bu ve yapilan ballardan isterseniz hediyelik esya satan dukkanindan almak mumkun. Opera binasinin yakinlarinda Lafayette ve Printemps alisveris merkezlerine de ugradik. Hersey cok pahali olmasina ragmen Gourmet katina bayildik. Kendimize cilek ve likapa suruplari ile iyi oldugunu dusundugumuz kahve cekirdekleri ve kakao aldik.. Hicbirsey almayacak olsaniz bile Lafayette'in icini gormek icin bile olsa bir girin ve binanin muhtesemligini yakindan gorun. Bu gunun sonunda da erken bir saat de olsa 5 gibi kampa gitmek icin yola ciktik. Kampa vardiktan sonra soslu makarna olan kamp yemegimizi yaptik. Bizimle ayni kampa Isvec'ten gelen baska bir turkle tanistik, aksam sohbetle gecti..


Paris'de gecirecegimiz son tam gune geldigimizde hala gormek isteidigimiz bir suru muze vardi.. Sirayla hepsine gittik. Once Notre Dame'e cok yakin St. Chapelle'i gezdik. Burasi sarayin icinde kralin kilisesi olacak sekilde insa edilmis iki katli muazzam bir yapi. Suslemeler, bina ici tavanlar cok gorkemliydi. Isa'nin emanetlerinin, ki en onemlisi isanin taci, saklanmasi icin yaptirilmis bir bina. Kocaman renkli vitray camlari insani cok etkiliyor. Buradan sonra da Notre Dame kilisesini gezdik ama kulelerine cikmadik, cunku uzun insan kuyruklari artik bizi korkutuyordu. :) Notre dame cok etkileyici degildi benim icin, ici oldukca karanlikti, cok kalabalikti. St. Chapelle cok daha kutsal bir atmosfere sahipti. Beni daha derinden yakaladi diyebilirim. Bizim sansimiza Notre Dame'in onundeki bosluga o gun firinci fuari vardi. Bir yerde ustalar ekmekleri, krosanlari pisiriyor, bir yerde satislarini yapiyorlardi.

Buradan sonra da Fransiz devriminin sembollerinden biri olan Pantheon anitini gezdik. Ilk basta basilica olarak yapilan bu yapi fransiz devriminden sonra anit mezar olarak kullanilmaya baslanmis. Iceride kimler mi vardi? Devrimin onculerinden Voltaire, J.J. Rousseou, bilim adamlarindan Lagrange, Curieler, yazarlardan Victor Hugo, Emile Zola ve daha niceleri diyeyim.. Yapinin entresan yanlarindan biri de iceride Foucault sarkacinin bir orneginin bulunmasi idi. Bu sarkac dunyanin kendi etrafinda dondugunun ispati olan gozlemlenmesi kolay bir deney oldugu icin cok ses toplamis zamaninda. Pantheon'dan once de Luksembourg bahcelerinde biraz dinlenip, havuz kenarinda gemilerini yuzduren cocuklari izlemistik..

Bu arada unutmadan soylemekte fayda var; Paris'te gordugumuz neredeyse 4 arabadan biri Smart idi. Bu smartlar da kucuk olduklarindan her yere sigariz mantigi ile ya ondeki ya arkadaki arabaya tampon tampona olacak sekilde yaklasarak parketmeyi aliskanlik haline getirmisler. Birkac sefer gozumuze carpinca fotograflamak istedik.


Bundan sonra yeniden Notre Dame cevresine donup, eskiden sarayin bir parcasi olarak kullanilan ama devrim zamaninda hapishaneye donusturulen La Concierge binasini gezdik. "Ekmek bulamazsaniz pasta yiyin" demesiyle bilinen (ne kadar dogru oldugu hala muamma) Marie-Antoinette'nin giyotine gitmeden once kaldigi yasadigi hapishane burasi. Zengin ve fakirin orada bile ayrildigi bir yer burasi.. Fakir mahkumlar saman ustunde kucucuk odalarda 3-5 kisi kalirken, zenginlerin yataklarinin oldugu bir hapishane.. Ozellikle unlu mahkumlarin calisabilecekleri masali yatakli odalar hayret verici idi.. Vienna dogumlu olan Marie-Antoinette'nin 19 yasinda kralice olmasi ile baslayan hayati da oldukca ilginc.. XV. Louis'in sagliginda kralin torunu ile evlenen Marie, kralin ani olumu ile birlikte esiyle birlikte yonetime gecmis. Bazi kaynaklar Marie'nin haksiz yere kotu bir un kazandigini soyluyor toplumda, bazilari da gercekten kotu isler yaptigini. Aslinda politik hayata karismamis bir kralice, cunku bu konuda bilgisiz ya da hevessiz. Avusturya'ya yonelik hicbir kayirmacilik yapmaidgi icin kendi toplumunda da cok sevilmemis. Hayati okumaya deger bence..

(Notre Dame)

Bir ara verip, ilk sicak cikolatanin servis edildigi Angelina pastanesinde sicak cikolatalarimizi ictik, Tolga buranin bir spesiyali olan "Mont Blanc" tatlisindan yedi.. Sicak cikolatanin kivami oldukca koyuydu. Yaninda cirpilmis krema ile getiriyorlar. Siz istediginiz kivama getirip iciyorsunuz. Yalniz bence yeterince sicak degildi.. Krema ekledikce sogumasi da ekstasi.. Gida muhendisi olan arkadasim Ozlem icinde kesin nisasta var dedi, Tolga da onayladi. Evde yapmaya calisacagiz bakalim nasil olacak? Bu arada Angelina oldukca pahali bir yer.. Sicak cikolatasi 6.80 euro idi kisi basi. Mont Blanc da kestane puresinden yapilmis bir tatli, evde calismalarim olacak, eger basarili olursa calismalar size de veririm tarifi :) Yabanci bloglarda gordum deneme calismalari.. Asagidaki resim onlardan birine ait..

(Angelina Mont Blanc)

Bu hapishaneden sonra da sehrin yuksek tepelerinden birinde yer alan Sacre Coeur kilisesine ciktik, yorucu merdivenlerden sonra 1900lerin basinda tamamlanmis bu kilisede soluklandik. Aslinda niyetimiz gunbatimini izlemekti bu noktadan ama onun yerine modern sanatlar muzesine gitmeyi tercih ettik. Orasi da Paris'teki en ilginc muzelerden biri. Hem binasi cok farkli, hem de icindekiler. Picasso'nun, Dali'nin eserlerini ziyaret edebileceginiz muze.. Pompidou Merkezi olarak geciyor ismi.. Bu kadar uzun ve yorucu bir gunden sonra artik ayaklarimizi hissetmez bir sekilde bir hint lokantasinda dogu temali bir atmosferde yemeklerimizi yedik. Son metroya yetisip kampimiza bir kez daha ulastik.

(Sacre Coeur)


(Pompidou'dan eserler)

Kampa vardigimizda, bir baktik ki bizim cadirlarimizin hemen dibine baska birileri kocaman bir cadir kurmus, nasilsa son gecemiz deyip hemen uyuduk. Sabah yedide bu yakin komsularimizin konusmalari ile uyandim. Ingiliz aksani ile ingilizce konusan teyze ve kocasi beni sinir etti. Hem erken kalkmistim onlar yuzunden, hem de yagmur yagiyordu ve disari cikamayip cadirda beklemek zorundaydim. Oyle oyalanirken uyumusum yeniden.. Cadirdayken yagmuru dinlemek bu arada cok zevkli.. Neyse uyandigimda hala yagiyordu yagmur, yavasladigi bir anda hemen esyalarimizi, cadirimizi toplayip yeniden yola ciktik bu sefer araba ile. Paris merkeze 22 km uzakliktak Versay sarayini gezdik. Burasi devrimin yapildigi, kralice ile kralin alinip nezarethaneye koyuldugu saray. Oldukca da buyuk. Bu son duraktan sonra da yola koyulup cok gec olmadan evimize vardik..

(versay sarayindan)

Iste boyle gecti Paris gezimiz..

Pazartesi, Mayıs 7

Fransa sinirindan..

Haftasonu gene evde durmadik.. Havalar da cok iyiydi bugune kadar sansimiza.. Hep gunes, hep 20-25 derece sicaklik.. Bugun ne yazik ki yagmur basladi.. Hava epey kapali, calismak icin daha guzel bir atmosfer bence..

Haftasonu Cumartesi gunu 6da basladik 2 gunluk maceramiza.. Iki arkadasimizla beraber dustuk yollara yanimizda cadirlarimiz, uyku tulumlarimiz.. Belcika'nin Fransa sinirinda Virton bolgesinde, Ethe adli kucucuk bir kasabanin yakinlarinda bir ciftlik evinin buyuk bahcesinde kamp yapmaya gittik. 2 saatlik bir yolculuktan sonra yemyesil ormanlarin icinden gecip, 325 yillik bir ciftlik evinde bulduk kendimizi.. Eskiden kale olarak kullaniliyormus bahcesinde kaldigimiz bu ev.. Her yerde inekler, tavuklar, kirlangic kuslari ve bekci kopekler vardi.. Ben kopeklerden korktugum icin bu bagsiz sevimli seyler benim icin epey sorun oldu dogrusu.. Ozlem, beraber gittigimiz arkadaslarimizdan biri, neyse ki onlari cok sevdi, cok guzel anlar yasatti bize oyun oynadigi zamanlarda.. Aslinda cok uysal cok sevimlilerdi ama iste korku hemen gecmiyor..

Neyse hemen gidince cadirlarimizi kurduk, kahvaltimizi yaptik ve orman ici yuruyus parkurlarindan birine basladik. Bes bucuk saat dere tepe yurumusuz.. Ormanin ici insana sukunet, huzur veriyor.. 25 km kadar yuruduk sanirim ama epey de yorulduk.. 5 gibi plastik evlerimize geri donmustuk.. Yorgunlugumuzu atmak icin birer saat hemen kestirdik.. Sonra uyanip kamp yemegimizi soslu makarnamizi yaptik.. Ardindan cay demledik, sohbet ettik hava kararana kadar (burada 10u buluyor nerdeyse). Sonra cadirlarimiza cekilip deliksiz bir uyku uyuduk..

Sabah inek ve kus sesleri ile uyandik.. Guzel bir gune baslangic oldu.. Sonra kahvaltimizi yaptik simsicak gunesin altinda. Cadirlarimizi topladik, esyalari arabaya yerlestirdik ve yeniden yola koyulduk. Gelirken izledigimiz yolun disinda yeni yerler gormek amaciyla farkli bir yol ustunden geldik..

Daha once bahsetmistim Belcika'da papazlar trappist adi verilen ozel bir bira imal ettiklerini.. Toplam 7 adet var bu trappist bira cesidinden.. 6si Belcika'da, biri de Hollanda'da.. Papazlar kendi imalathanelerinde cok eski zamanlardan beri gelistirilmis formullerle uretiyorlar bu biralari.. Hepsinin kendine has ozel tatlari var.. Iste biz de onlardan birinin uretildigi "Abbey" adi verilen yere gittik.. Yani Orval Abbey'ine.. (turkcesi: manastir). Icinde kiliseler, papazlarin yasadigi odalar, kutuphane, bira imalathanesi, peynir imalathanesi, bahcesinde havuz gibi yerler var. Oldukca buyuk, oldukca etkileyici bir yerdi.. Tamamini gezmek mumkun degil.. Cunku hala yasayan, gunluk hayatlarini devam ettiren papazlar yasiyor.. Ama gene de ilginc bir gezi oldu. Yolunuz duserse mutlaka ugrayin derim ben..



Sonrasinda beraber gittigimiz Ozlem ve Joris'in tavsiyesi ile Bouillon'a ugradik.. Burasi bence Belcika'da gordugum en guzel sehirdi.. Cok fazla gezemedik ama genel olarak benim cok hosuma gitti.. Tepede bir kalesi, etrafinda kivrilan bir nehri (semois nehri), yesilligi ile bizi kendine hayran birakti bu sehir.. kesinlikle bir daha gidilecek, birkac gun kalinacak ve ayrintilari ile size anlatilacak :) Tarihsel olarak da cok ilginc bir sehir burasi.. Ortacagda Paris'e giden yollar bu kucuk sehirden gecermis.. Hacli seferlerini de baslatan Bouillon derebeyi olan Godfrey of Bouillon imis.. 1. Hacli seferine katilip en buyuk ordulardan birini hazirlamis ve kutsal topraklari (Kudus) ele gecirmekte oldukca buyuk rol oynamis, kurulan ilk kralligin da basina bu derebeyi gecmis. Hacli seferleri ile ilgili bir muze de vardi. Gittigimizde kesin gorulecek yerler arasina aldim ben.


Bu guzel sehirde bir mola verdikten sonra, yollara dustuk yeniden ve evimize vardik.. Fotograf makinamizi yanimiza almadigimiz icin fotograflar bize ait degil maalesef.. Hepsi Flickr.com'dan..